Nuri Bilge Ceylan Sineması ve Filmografisi
Listeye ve yazıya eklemeler yapmak isteyenler; eyupkaanyoksu@gmail.com adresine mail atabilir veya https://www.instagram.com/eyupkaanyoksu sosyal medya üzerinden mesaj atabilir.
Nuri Bilge Ceylan Filmleri
-Koza - 1995
"Koza, teknik ve estetik birikimime rağmen film yapmaya bir türlü başlayamadığım ve sürekli ertelediğim için korkak ve mıymıntı olmakla suçladığım kendime ettiğim işkenceleri sona erdirmek için giriştiğim umutsuz bir denemeden başka bir şey değildi. Kendimi fırlatır gibi başladım o filmi çekmeye. Bitirdiğimde de neye benzediği konusunda gerçekten bir fikrim yoktu. Ama yine de Koza’yı çekmek, kendi yapıma uygun üretim koşullarını yaratmamı sağlayacak bütün ipuçlarını verdi bana." nbcKoza, Cannes Film Festivali Uluslararası Kısa Film Yarışması’na (1995) davet edilen ilk Türk kısa filmidir. Nuri Bilge Ceylan’ınsa (NBC) ilk ve son kısa filmi. Çekilen üçüncü uzun metraj filmden geriye dönüp baktığımız zaman ilk filmin adını ve filmi daha iyi değerlendirebiliriz.-Kasaba - 1997Filmde, bir kasabada yaşayan üç kuşağın mevsimlerle birlikte değişen yaşamı konu edilir. Okula gidip gelen küçük bir kız, hayalleri olan bir genç ve askerlik anılarıyla yaşama tutunmaya çalışan yaşlı bir adamın hayata bakışları aynı kasaba içinde yalın bir dille anlatılır.
-Mayıs Sıkıntısı - 1999
Berlin Film Festivali”nde ana yarışmaya seçilen ikinci uzun metrajı Mayıs Sıkıntısı ise film içinde film modelini kullandığı, içerdiği çekim sahneleriyle Kasaba filminin çekim öyküsünü ve bu filmden edindiği deneyimleri yansıtan özel bir yapıt. Ceylan”ın kasabasında çektiği son film olmasıyla da filmografisinde önemli bir yere sahip. Mayıs Sıkıntısı Saffet”in üniversite sınavında başarısız olduğunu gösteren belgeyi almasıyla başlar. Saffet”in hayal kırıklığı ve kızgınlığını belirten bu girişin ardından kısa sürede filmin öteki karakterlerini tanımaya ve dertlerini öğrenmeye başlarız. Kasabanın herhangi bir zamanda kendi döngüsü içerisinde kolay kolay yer almayacak bir durumu Muzaffer kasabaya taşır. Sürpriz bir ziyaret yapan Muzaffer”in amacı memleketinde film çekmektir. Kendisi film çekme hevesinde oladursun annesi sağlık sorunlarından, uykularından uyanmasına neden olan kaşıntılardan şikayetçidir. Babasının sorunu ise tarlasındaki ağaçlardır. Emin, ağaçlar olmadan tarlanın hiç özelliği kalmayacağını düşünürken aksi gibi devlet bu ağaçların kesilmesini istemektedir. Yıllardır bakıp yetiştirdiği ağaçlarını kesmek istemeyen Emin kanunların kendi yanında olduğunu düşünerek yirmi yıldır yaptığı gibi kadastrocuları bekler. Büyüklerin dünyası böyle meselelerle meşgulken Muzaffer”in yeğeni olan minik Ali”nin en büyük arzusu müzikli bir saate sahip olmaktır. Halasının ona verdiği yumurtayı kırmadan kırk gün boyunca taşıyabilirse hayalindeki saate sahip olabilecektir. Ceylan, kiminin yıllardır süren kimininse bir süredir hayatlarında olan bu meseleleri filmin ilk on dakikasında sunarak kalan iki saat boyunca bu sıkıntı ve arzuların detaylı dökümünü yapar.
-Uzak - 2002
Çanakkale'nin Yenice kasabasını kendisine mekan olarak seçen yönetmen, Uzak filmi için karlar altında bir İstanbul'u tercih etmiş.Film, ideallerinden uzaklaşmaya başladıkça yaşamının anlamını yitiren ve uzaklara gitmeyi düşleyen bir adamla, hayallerini gerçekleştirmek için İstanbula gelen bir gencin hikayesini anlatıyor.Minimalist bir sinema anlayışına sahip olan Nuri Bilge Ceylan, filmin senaryosunu ve yönetimini üstlendiği gibi, görüntü yönetmenliğini de kendisi yapmış. Sinemasında doğuya özgü yavaşlığı ve sadeliği temel almasıyla tanınan yönetmenin son filmi, en olgun çalışması olarak kabul edildi. Uzak, 39. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülü alırken, Mehmet Emin Toprak’a En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve Ceylan’a da En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerini getirdi.
-İklimler - 2006
"İklimler" Nuri Bilge Ceylan'ın (kısaca NBC diyelim) önceki filmlerinden farklı bir film mi? Avrupa'daki festivallere ve sinema yazarlarına bakarsak, "İklimler"i en az "Uzak" kadar bağırlarına bastılar. "Uzak"ın Jüri Büyük Ödülü'yle döndüğü Cannes'da "İklimler" FIPRESCI ödülünü aldı. Eleştirmenler "İklimler"i 2006'nın en iyi filmleri arasında saydılar, Nuri Bilge Ceylan'ın günümüz sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olduğunu belirttiler. Dönüp Türkiye'ye bakarsak, NBC'nin önceki filmlerine sunulan övgüler "İklimler"den esirgendi. SİYAD ödüllerinde "İklimler" en iyi film ödülünün 5 adayı arasına giremedi. Herkes bunun "o eski NBC" olmadığı konusunda hemfikirdi.Ben de "o eski NBC değil" diyenlerdenim, ama aynı yolu tersten gittiğimi eklemem gerek. Şöyle ki: Layık görüldüğü tüm ödül ve övgülere rağmen NBC sinemasıyla aram pek iyi olmadı. En sevdiğim filmi "Uzak"tır, ki ona da hayranlık beslediğimi söyleyemem. Buna karşılık "İklimler", olağan görevlerimizden "yılın en iyi 10 filmi" listesinde dördüncü sıraya koyacak kadar sevdiğim bir film oldu.-Üç Maymun - 2008 Yaklaşan genel seçimlere bir muhalefet partisinden aday olarak girecek iş adamı Servet, ıssız bir yolda trafik kazası yapar. Ölümle sonuçlanan kaza sırasında araçta bile olmayan şoförü Eyüp'e para verip yalan söyleterek ölümün sorumluluğunu almasını ister. Servet, kendisi yerine hapse giren Eyüp'ün karısı Hacer ile de ilişkiye girmeye başlayınca, olaylar sonunda bir aile dramına sebep olacak kadar karışır.
-Bir Zamanlar Anadolu'da - 2011
Nuri Bilge Ceylan, bu filmiyle kentsel kaygılarını bir kenara bırakıp, tekrar taşranın sıkıntılı dünyasına ama bu sefer bir cinayet hikayesinin gerilimi ile dönüyor... Bir doktor ile bir savcının 12 saatlik gerilimli öyküsünün peliküle aktarıldığı filmin başrollerinde Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan ve Taner Birsel yer alıyor. Senaryoda Ebru ve Nuri Bilge Ceylan'ın yanı sıra Ercan Kesal'ın da imzası var. Yolların tek düzeliği ve kasabanın insana yeni bir şey sunmamasının sıradanlığını fona alan Bir Zamanlar Anadolu'da adıyla da klasiklere gönderme taşıyor. Bu sene Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, Nuri Bilge Ceylan'a Uzak ve Üç Maymun zaferlerinden sonra Cannes'da Büyük Jüri Ödülü'nü de kazandırdı.
-Kış Uykusu - 2014
Aydın emekli bir tiyatrocudur; oyunculuğu bıraktıktan sonra Kapadokya'ya babasından yadigar kalan butik oteli işletmek için geri döner. Aydın o günden sonra başlayan kış uykusu bu gözlerden ırak otelin içerisindeki gündelikleriyle, kah yerel bir gazeteye köşe yazıları yazarak kah her zaman niyetlendiği ancak bir türlü başlayamadığı tiyatro tarihi kitabını yazmayı düşünerek geçer. Tüm bu süreçte hayatında iki kadın vardır: Kendisine her anlamda uzak ve soğuk davranan genç karısı Nihal ve boşandıktan sonra yanlarına taşınan kız kardeşi Necla... Kışın bastırması ve artan kar yağışı bu küçük taşrada en çok Aydın'ın sinirlerine dokunur ve onu uzaklara gitmeye teşvik eder... Türk sinemasının Cannes tescilli, bol ödüllü yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filminden sonra hayata geçirdiği ve Cannes'da büyük ödül Altın Palmiye'ye layık görülen son filmi olan Kış Uykusu'nun başrolünde Haluk Bilginer yer alırken kadroda kendisine Demet Akbağ, Melisa Sözen, Ayberk Pekcan, Serhat Kılıç, Tamer Levent, Nejat İşler ve Nadir Sarıbacak eşlik ediyor.
- Ahlat Ağacı - 2018
Sinan oldum olası edebiyatla ilgili bir genç adamdır ve yazar olmak istemektedir. Anadolu'da doğduğu köye dönen genç adam kitabını bastıracak parayı bulmak için tüm enerjisini harcamaya başlar ancak babasının geçmişten kalan borçları başına dert olacaktır... Nuri Bilge Ceylan'ın sekizinci sinema filmi olan Ahlat Ağacı'nın yapımcılığının Türkiye ayağını Zeynep Özbatur Atakan üstleniyor. Oyuncu kadrosunda; Ahlat Ağacı’nın başrollerini Doğu Demirkol, Ahmet Rıfat Şungar, Bennu Yıldırımlar, Hazar Ergüçlü ve Murat Cemcir, Tamer Levent, Ercüment Balakoğlu, Kadir Çermik paylaşıyor.
-”Ben, görmek istediğim filmi yapmaya çalışıyorum”
-”İnsanları belli bir şeye alıştırdı. Ve o formülden giden filmler daha çok izleniyor. Yeni bir şey öğrenen, gerçekliğin peşindeki filmler daha az izleniyor. Bu sinemanın kaderi”
-”Bana, benim yapacağım filmin çok izlenmesi bana pek makul gelmiyor. Kendimi yalnız hissettiğim, başka yollarla paylaşamadığım, konuşma yoluyla başka şekilde, hatta en yakın arkadaşlarımla çok üzerinde konuşamadığım şeyleri film yapma yoluyla ifade etmeye çalıştığım için insanlar arasında paylaşılması çok kolay olmayan şeyler oluyor. Onların da çok izlenmesini beklememek gerek diye düşünüyorum”
-”Çekimde yaratma sürecinin devam etmesi gerekiyor. Yönetmenin o şekil çalışma biçiminin olması, filmi didaktizmden kurtarıyor”
-”Ben filmin anlamının diyalog yoluyla olmasını çok istemiyorum. O beni rahatsız ediyor. Hayatta öyle değil gibi geliyor. Hayatta da hepimizin yalan söylediğini düşünüyorum. Hayatta gerçeği öğrenmek isteyen biri, bir insanın ne söylediğine bakmaması gerekiyor. Ya da ben gerçeği oradan edinmiyorum gibi geliyor, o yüzden sinemada da böyle olması gerektiğini düşünüyorum. İfadeleri söylemediklerinde, saklamayı tercih ettiklerinde, daha çok gerçek saklı gibi geliyor. Bu görüşümü de sahneye yansıtmak istiyorum. Diyalogda söylenenlerle bir filmin ilerlemesini sağlamak istemediğim için de diyaloğa fazla yaslanmak da istemiyorum.”
-”Küçük bir ekiple çalışırken bütçe açısından bir sorun yok 5 kişiydik. Ama son filmimde güneşsiz bir sahne çekmek gerekiyordu. Gidiyorduk öğlene kadar bekliyorduk. Güneş duruyordu. Soruyordum ne kadara mal oldu diye Zeynep’e. Şu kadara mal oldu. İnanamıyordum. O rakamı duyduktan sonra üzerimde bir baskı olmaması imkansız”
-”İlk filmim Kasaba’yı 1 yılda çektim. Canım isteyince çektim. Çok özgürdüm, iki kişiydiniz sonuçta. Ama 70 kişi, bunlar her gün yemek yiyorlar, otel masrafı var ister istemez baskı oluyor üzerinizde. Sınırsız bütçeli filmler değil bunlar. Sınırsız da olsa saçma geliyor bu kadar masraf. Dolayısıyla az insan olmalı sette. İşi olmayan insan olmamalı. Ekip seçerken ben gönüllü falan pek almam. İşlerinde çok iyi olan minimum insan var olmalı”
-’'Daha çok şey eklersin, daha çok şey düşünürsün. Bu da daha küçük ekiple olabilecek şey. Yani lüks, sinemaya çok fazla bir şey getirmiyor. 70 kişi var sette. Zamanım daha çok olsun bunu tercih ederim”
-”Mühendisliğe girmeden önce fotoğrafçılığa başlamıştım. Aslında çocukken ve gençliğimde sanat namına çevremde çok bir şey yoktu. Bir gün, doğum günümdü sanırım hediye edilen bir fotoğraf kitabı her şeyi başlattı sanırım. Orada fotoğrafçılık, başlangıçta bir sanattan ziyade bir oyun gibi görünüyordu. Karanlık oda fotoğrafın belirmesi... Oyun gibi başladı ama sonra daha çok benliğimi kapladı. Üniversitede sanat fotoğrafıyla uğraşıyordum artık. Çok küçük bir şey, hediyeler, hayatınızı tümüyle değişebiliyor”
-''Son filmlerimde diyaloglardaki bu artış, aynı zamanda sinema üzerinde oluşmuş bazı dogmalara karşı bir tür başkaldırı anlamı da taşıyordu benim için. Tiyatroda, romanda ve bazen de sinemada gördüğümde hoşuma giden, dengesi iyi tutturulduğunda tarifi zor bir haz aldığımı kabul etmek zorunda kaldığım bir şeyi, kendi yöntemlerimle deneyimlemek ve sınırlarını kurcalamak konusunda duyduğum karşı konulmaz bir meraktı da benim için bu.''
26 Ocak 1959'da İstanbul, Bakırköy'de doğan Nuri Bilge Ceylan'ın çocukluğu baba memleketi olan Çanakkale, Yenice'de geçer. İstanbul Yeşilköy'de Zirai Araştırma Enstitüsü'nde çalışmakta olan Ziraat mühendisi babasının idealist amaçlarla memleketi Çanakkale'ye tayinini istemesi sonucu, Nuri Bilge iki yaşındayken ailece Yenice'ye taşınırlar.
Nuri Bilge ve ablası Emine için Yenice kırlarında özgür bir çocukluk dönemi demektir bu. Ama bu özgürlük ablası ortaokulu bitirene kadar devam eder ancak. Yenice'de o yıllarda lise bulunmadığı için 1969 yılında tekrar İstanbul'a dönmek zorunda kalırlar. Nuri Bilge Ceylan, ilkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy'de devlet okullarında okur. Ama yaz tatillerinin bir kısmını genellikle Yenice'de geçirmeyi tercih eder.
Liseden sonra, 1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümüne girer. Ancak olaylı yıllardır. Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle dersler sürekli kesintiye uğrar. O günlerde olayların en yoğun yaşandığı Maçka kampüsüne iki yıl gider gelir. Ancak olaylar derslere pek izin vermez.
1978 yılında tekrar sınava girer ve o yıllarda olayların görece daha az sirayet ettiği Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği bölümüne geçer.
Lise yıllarında filizlenen fotoğraf merakı burada fotoğraf klübünün de katkısıyla artar. Üniversitenin zengin kütüphanesi ve müzik arşivi, özellikle görsel sanatlara ve klasik müziğe olan tutkusunu beslemekte önemli rol oynar. Üstün Barışta'dan aldığı seçmeli sinema dersleri ve sinema klübünün yaptığı özel gösterimler, daha önce Taksim'deki Sinematek gösterimlerinde filizlenmiş sinema sevgisinin pekişmesini sağlar. Henüz DVD ya da videonun olmadığı, filmlerin sinemada seyredilmek zorunda olduğu yıllardır bunlar.
Boğaziçi yıllarında okul harçlığını çıkarmak için klüpte vesikalık fotoğraf çeker. Fotoğraf klübü dışında, dağcılık ve satranç klüplerinde de faaliyet gösterir.
Nuri Bilge ve ablası Emine için Yenice kırlarında özgür bir çocukluk dönemi demektir bu. Ama bu özgürlük ablası ortaokulu bitirene kadar devam eder ancak. Yenice'de o yıllarda lise bulunmadığı için 1969 yılında tekrar İstanbul'a dönmek zorunda kalırlar. Nuri Bilge Ceylan, ilkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy'de devlet okullarında okur. Ama yaz tatillerinin bir kısmını genellikle Yenice'de geçirmeyi tercih eder.
Liseden sonra, 1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümüne girer. Ancak olaylı yıllardır. Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle dersler sürekli kesintiye uğrar. O günlerde olayların en yoğun yaşandığı Maçka kampüsüne iki yıl gider gelir. Ancak olaylar derslere pek izin vermez.
1978 yılında tekrar sınava girer ve o yıllarda olayların görece daha az sirayet ettiği Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği bölümüne geçer.
Lise yıllarında filizlenen fotoğraf merakı burada fotoğraf klübünün de katkısıyla artar. Üniversitenin zengin kütüphanesi ve müzik arşivi, özellikle görsel sanatlara ve klasik müziğe olan tutkusunu beslemekte önemli rol oynar. Üstün Barışta'dan aldığı seçmeli sinema dersleri ve sinema klübünün yaptığı özel gösterimler, daha önce Taksim'deki Sinematek gösterimlerinde filizlenmiş sinema sevgisinin pekişmesini sağlar. Henüz DVD ya da videonun olmadığı, filmlerin sinemada seyredilmek zorunda olduğu yıllardır bunlar.
Boğaziçi yıllarında okul harçlığını çıkarmak için klüpte vesikalık fotoğraf çeker. Fotoğraf klübü dışında, dağcılık ve satranç klüplerinde de faaliyet gösterir.
1985 yılında okuldan mezun olan Nuri Bilge, 'Ne yapmalıyım?' sorusunun cevabını önce Londra'da, ardından Katmandu'da arar. Aylar süren batı ve doğu seyahatlerinin ardından Türkiye'ye dönen Ceylan askerlik yapmaya karar vererek kararsızlığın verdiği sıkıntılara bir son verir. Ve Ankara Mamak'ta geçen birbuçuk yıllık askerlik günleri boyunca hayatının geri kalanını nasıl şekillendireceğini keşfeder. Sinema...
Askerlikten sonra bu kararını hayata geçirmak amacıyla işe koyulur: Bir yandan geçimini sağlamak için tanıtım fotoğrafları çekerken bir yandan da Mimar Sinan Üniversitesi Sinema bölümüne devam eder. Ama artık otuz yaşlarında olan okulun bu en yaşlı öğrencisinin hayata atılmak için acelesi vardır, iki sene sonra okulu bırakır.
Önce arkadaşı Mehmet Eryılmaz'ın bir kısa filminde oyunculuk yapar ve teknik sürece baştan sona katılarak bilgisini pekiştirir. Sonra da o filmin çekildiği Arriflex 2B kamerayı kendi kısa filmini çekmek amacıyla satın alır. O yıllar henüz video kameralar bir opsiyon değildir.
1993 yılı sonlarında, bir kısmını Rusya'dan kendi valizinde getirdiği, bir kısmını TRT'nin verdiği son kullanma tarihi çoktan geçmiş filmlerle kısa filmi Koza'yı çekmeye başlar. Film 1995 Mayıs'ında Cannes'da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.
Nuri Bilge Ceylan Filmleri
-Koza - 1995
"Koza, teknik ve estetik birikimime rağmen film yapmaya bir türlü başlayamadığım ve sürekli ertelediğim için korkak ve mıymıntı olmakla suçladığım kendime ettiğim işkenceleri sona erdirmek için giriştiğim umutsuz bir denemeden başka bir şey değildi. Kendimi fırlatır gibi başladım o filmi çekmeye. Bitirdiğimde de neye benzediği konusunda gerçekten bir fikrim yoktu. Ama yine de Koza’yı çekmek, kendi yapıma uygun üretim koşullarını yaratmamı sağlayacak bütün ipuçlarını verdi bana." nbcKoza, Cannes Film Festivali Uluslararası Kısa Film Yarışması’na (1995) davet edilen ilk Türk kısa filmidir. Nuri Bilge Ceylan’ınsa (NBC) ilk ve son kısa filmi. Çekilen üçüncü uzun metraj filmden geriye dönüp baktığımız zaman ilk filmin adını ve filmi daha iyi değerlendirebiliriz.-Kasaba - 1997Filmde, bir kasabada yaşayan üç kuşağın mevsimlerle birlikte değişen yaşamı konu edilir. Okula gidip gelen küçük bir kız, hayalleri olan bir genç ve askerlik anılarıyla yaşama tutunmaya çalışan yaşlı bir adamın hayata bakışları aynı kasaba içinde yalın bir dille anlatılır.
-Mayıs Sıkıntısı - 1999
Berlin Film Festivali”nde ana yarışmaya seçilen ikinci uzun metrajı Mayıs Sıkıntısı ise film içinde film modelini kullandığı, içerdiği çekim sahneleriyle Kasaba filminin çekim öyküsünü ve bu filmden edindiği deneyimleri yansıtan özel bir yapıt. Ceylan”ın kasabasında çektiği son film olmasıyla da filmografisinde önemli bir yere sahip. Mayıs Sıkıntısı Saffet”in üniversite sınavında başarısız olduğunu gösteren belgeyi almasıyla başlar. Saffet”in hayal kırıklığı ve kızgınlığını belirten bu girişin ardından kısa sürede filmin öteki karakterlerini tanımaya ve dertlerini öğrenmeye başlarız. Kasabanın herhangi bir zamanda kendi döngüsü içerisinde kolay kolay yer almayacak bir durumu Muzaffer kasabaya taşır. Sürpriz bir ziyaret yapan Muzaffer”in amacı memleketinde film çekmektir. Kendisi film çekme hevesinde oladursun annesi sağlık sorunlarından, uykularından uyanmasına neden olan kaşıntılardan şikayetçidir. Babasının sorunu ise tarlasındaki ağaçlardır. Emin, ağaçlar olmadan tarlanın hiç özelliği kalmayacağını düşünürken aksi gibi devlet bu ağaçların kesilmesini istemektedir. Yıllardır bakıp yetiştirdiği ağaçlarını kesmek istemeyen Emin kanunların kendi yanında olduğunu düşünerek yirmi yıldır yaptığı gibi kadastrocuları bekler. Büyüklerin dünyası böyle meselelerle meşgulken Muzaffer”in yeğeni olan minik Ali”nin en büyük arzusu müzikli bir saate sahip olmaktır. Halasının ona verdiği yumurtayı kırmadan kırk gün boyunca taşıyabilirse hayalindeki saate sahip olabilecektir. Ceylan, kiminin yıllardır süren kimininse bir süredir hayatlarında olan bu meseleleri filmin ilk on dakikasında sunarak kalan iki saat boyunca bu sıkıntı ve arzuların detaylı dökümünü yapar.
-Uzak - 2002
Çanakkale'nin Yenice kasabasını kendisine mekan olarak seçen yönetmen, Uzak filmi için karlar altında bir İstanbul'u tercih etmiş.Film, ideallerinden uzaklaşmaya başladıkça yaşamının anlamını yitiren ve uzaklara gitmeyi düşleyen bir adamla, hayallerini gerçekleştirmek için İstanbula gelen bir gencin hikayesini anlatıyor.Minimalist bir sinema anlayışına sahip olan Nuri Bilge Ceylan, filmin senaryosunu ve yönetimini üstlendiği gibi, görüntü yönetmenliğini de kendisi yapmış. Sinemasında doğuya özgü yavaşlığı ve sadeliği temel almasıyla tanınan yönetmenin son filmi, en olgun çalışması olarak kabul edildi. Uzak, 39. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülü alırken, Mehmet Emin Toprak’a En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve Ceylan’a da En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerini getirdi.
-İklimler - 2006
"İklimler" Nuri Bilge Ceylan'ın (kısaca NBC diyelim) önceki filmlerinden farklı bir film mi? Avrupa'daki festivallere ve sinema yazarlarına bakarsak, "İklimler"i en az "Uzak" kadar bağırlarına bastılar. "Uzak"ın Jüri Büyük Ödülü'yle döndüğü Cannes'da "İklimler" FIPRESCI ödülünü aldı. Eleştirmenler "İklimler"i 2006'nın en iyi filmleri arasında saydılar, Nuri Bilge Ceylan'ın günümüz sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olduğunu belirttiler. Dönüp Türkiye'ye bakarsak, NBC'nin önceki filmlerine sunulan övgüler "İklimler"den esirgendi. SİYAD ödüllerinde "İklimler" en iyi film ödülünün 5 adayı arasına giremedi. Herkes bunun "o eski NBC" olmadığı konusunda hemfikirdi.Ben de "o eski NBC değil" diyenlerdenim, ama aynı yolu tersten gittiğimi eklemem gerek. Şöyle ki: Layık görüldüğü tüm ödül ve övgülere rağmen NBC sinemasıyla aram pek iyi olmadı. En sevdiğim filmi "Uzak"tır, ki ona da hayranlık beslediğimi söyleyemem. Buna karşılık "İklimler", olağan görevlerimizden "yılın en iyi 10 filmi" listesinde dördüncü sıraya koyacak kadar sevdiğim bir film oldu.-Üç Maymun - 2008 Yaklaşan genel seçimlere bir muhalefet partisinden aday olarak girecek iş adamı Servet, ıssız bir yolda trafik kazası yapar. Ölümle sonuçlanan kaza sırasında araçta bile olmayan şoförü Eyüp'e para verip yalan söyleterek ölümün sorumluluğunu almasını ister. Servet, kendisi yerine hapse giren Eyüp'ün karısı Hacer ile de ilişkiye girmeye başlayınca, olaylar sonunda bir aile dramına sebep olacak kadar karışır.
-Bir Zamanlar Anadolu'da - 2011
Nuri Bilge Ceylan, bu filmiyle kentsel kaygılarını bir kenara bırakıp, tekrar taşranın sıkıntılı dünyasına ama bu sefer bir cinayet hikayesinin gerilimi ile dönüyor... Bir doktor ile bir savcının 12 saatlik gerilimli öyküsünün peliküle aktarıldığı filmin başrollerinde Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan ve Taner Birsel yer alıyor. Senaryoda Ebru ve Nuri Bilge Ceylan'ın yanı sıra Ercan Kesal'ın da imzası var. Yolların tek düzeliği ve kasabanın insana yeni bir şey sunmamasının sıradanlığını fona alan Bir Zamanlar Anadolu'da adıyla da klasiklere gönderme taşıyor. Bu sene Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, Nuri Bilge Ceylan'a Uzak ve Üç Maymun zaferlerinden sonra Cannes'da Büyük Jüri Ödülü'nü de kazandırdı.
-Kış Uykusu - 2014
Aydın emekli bir tiyatrocudur; oyunculuğu bıraktıktan sonra Kapadokya'ya babasından yadigar kalan butik oteli işletmek için geri döner. Aydın o günden sonra başlayan kış uykusu bu gözlerden ırak otelin içerisindeki gündelikleriyle, kah yerel bir gazeteye köşe yazıları yazarak kah her zaman niyetlendiği ancak bir türlü başlayamadığı tiyatro tarihi kitabını yazmayı düşünerek geçer. Tüm bu süreçte hayatında iki kadın vardır: Kendisine her anlamda uzak ve soğuk davranan genç karısı Nihal ve boşandıktan sonra yanlarına taşınan kız kardeşi Necla... Kışın bastırması ve artan kar yağışı bu küçük taşrada en çok Aydın'ın sinirlerine dokunur ve onu uzaklara gitmeye teşvik eder... Türk sinemasının Cannes tescilli, bol ödüllü yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filminden sonra hayata geçirdiği ve Cannes'da büyük ödül Altın Palmiye'ye layık görülen son filmi olan Kış Uykusu'nun başrolünde Haluk Bilginer yer alırken kadroda kendisine Demet Akbağ, Melisa Sözen, Ayberk Pekcan, Serhat Kılıç, Tamer Levent, Nejat İşler ve Nadir Sarıbacak eşlik ediyor.
- Ahlat Ağacı - 2018
Sinan oldum olası edebiyatla ilgili bir genç adamdır ve yazar olmak istemektedir. Anadolu'da doğduğu köye dönen genç adam kitabını bastıracak parayı bulmak için tüm enerjisini harcamaya başlar ancak babasının geçmişten kalan borçları başına dert olacaktır... Nuri Bilge Ceylan'ın sekizinci sinema filmi olan Ahlat Ağacı'nın yapımcılığının Türkiye ayağını Zeynep Özbatur Atakan üstleniyor. Oyuncu kadrosunda; Ahlat Ağacı’nın başrollerini Doğu Demirkol, Ahmet Rıfat Şungar, Bennu Yıldırımlar, Hazar Ergüçlü ve Murat Cemcir, Tamer Levent, Ercüment Balakoğlu, Kadir Çermik paylaşıyor.
Nuri Bilge Ceylan'ın Sinema ile İlgili Sözleri:
-”Ben, görmek istediğim filmi yapmaya çalışıyorum”
-”İnsanları belli bir şeye alıştırdı. Ve o formülden giden filmler daha çok izleniyor. Yeni bir şey öğrenen, gerçekliğin peşindeki filmler daha az izleniyor. Bu sinemanın kaderi”
-”Bana, benim yapacağım filmin çok izlenmesi bana pek makul gelmiyor. Kendimi yalnız hissettiğim, başka yollarla paylaşamadığım, konuşma yoluyla başka şekilde, hatta en yakın arkadaşlarımla çok üzerinde konuşamadığım şeyleri film yapma yoluyla ifade etmeye çalıştığım için insanlar arasında paylaşılması çok kolay olmayan şeyler oluyor. Onların da çok izlenmesini beklememek gerek diye düşünüyorum”
-”Çekimde yaratma sürecinin devam etmesi gerekiyor. Yönetmenin o şekil çalışma biçiminin olması, filmi didaktizmden kurtarıyor”
-”Ben filmin anlamının diyalog yoluyla olmasını çok istemiyorum. O beni rahatsız ediyor. Hayatta öyle değil gibi geliyor. Hayatta da hepimizin yalan söylediğini düşünüyorum. Hayatta gerçeği öğrenmek isteyen biri, bir insanın ne söylediğine bakmaması gerekiyor. Ya da ben gerçeği oradan edinmiyorum gibi geliyor, o yüzden sinemada da böyle olması gerektiğini düşünüyorum. İfadeleri söylemediklerinde, saklamayı tercih ettiklerinde, daha çok gerçek saklı gibi geliyor. Bu görüşümü de sahneye yansıtmak istiyorum. Diyalogda söylenenlerle bir filmin ilerlemesini sağlamak istemediğim için de diyaloğa fazla yaslanmak da istemiyorum.”
-”Küçük bir ekiple çalışırken bütçe açısından bir sorun yok 5 kişiydik. Ama son filmimde güneşsiz bir sahne çekmek gerekiyordu. Gidiyorduk öğlene kadar bekliyorduk. Güneş duruyordu. Soruyordum ne kadara mal oldu diye Zeynep’e. Şu kadara mal oldu. İnanamıyordum. O rakamı duyduktan sonra üzerimde bir baskı olmaması imkansız”
-”İlk filmim Kasaba’yı 1 yılda çektim. Canım isteyince çektim. Çok özgürdüm, iki kişiydiniz sonuçta. Ama 70 kişi, bunlar her gün yemek yiyorlar, otel masrafı var ister istemez baskı oluyor üzerinizde. Sınırsız bütçeli filmler değil bunlar. Sınırsız da olsa saçma geliyor bu kadar masraf. Dolayısıyla az insan olmalı sette. İşi olmayan insan olmamalı. Ekip seçerken ben gönüllü falan pek almam. İşlerinde çok iyi olan minimum insan var olmalı”
-’'Daha çok şey eklersin, daha çok şey düşünürsün. Bu da daha küçük ekiple olabilecek şey. Yani lüks, sinemaya çok fazla bir şey getirmiyor. 70 kişi var sette. Zamanım daha çok olsun bunu tercih ederim”
-”Mühendisliğe girmeden önce fotoğrafçılığa başlamıştım. Aslında çocukken ve gençliğimde sanat namına çevremde çok bir şey yoktu. Bir gün, doğum günümdü sanırım hediye edilen bir fotoğraf kitabı her şeyi başlattı sanırım. Orada fotoğrafçılık, başlangıçta bir sanattan ziyade bir oyun gibi görünüyordu. Karanlık oda fotoğrafın belirmesi... Oyun gibi başladı ama sonra daha çok benliğimi kapladı. Üniversitede sanat fotoğrafıyla uğraşıyordum artık. Çok küçük bir şey, hediyeler, hayatınızı tümüyle değişebiliyor”
-''Son filmlerimde diyaloglardaki bu artış, aynı zamanda sinema üzerinde oluşmuş bazı dogmalara karşı bir tür başkaldırı anlamı da taşıyordu benim için. Tiyatroda, romanda ve bazen de sinemada gördüğümde hoşuma giden, dengesi iyi tutturulduğunda tarifi zor bir haz aldığımı kabul etmek zorunda kaldığım bir şeyi, kendi yöntemlerimle deneyimlemek ve sınırlarını kurcalamak konusunda duyduğum karşı konulmaz bir meraktı da benim için bu.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder