Türkiye Sinemasında Kral Yönetmen: ''Ahmet Uluçay''
Yönetmenin Hayatı:
1954’de Kütahya’da doğan senarist ve yönetmen Ahmet Uluçay, 1960 yılında, ilkokuldayken köye gelen bir seyyar sinemacı sayesinde sinemayı tanıdı ve sevdi. Her gece yatağa girişinde giderek büyüyen sinema tutkusunu hiçbir zaman kaybetmedi, büyük zorluklarla yaşama geçirdi; mütevazi ancak hassas; iddiasız ama etkileyici filmlerle yurt içi ve dışı pek çok festivalde sayısız ödüller aldı.Sinemaya Başlaması:
12 yaşında bir arkadaşıyla sinema makinesi yapmak için üç yıl uğraştı. Sonra bir ahırda köylülere film göstermeye başladı; sinema çöplüklerinden film toplayıp, kareleri birbirine ekler, bir kaç saniyelik görüntüler elde ederek, deniz ve ormanı seyrederlerdi. Uluçay, sinemaya ellerindeki son derece sınırlı olanakları zorlayarak gerçekleştirdiği kısa filmlerle başladı. Ailesi "sinema ve resim gibi işler zengin çocukların işidir" diyerek bu tutkusunun önüne geçmek istedi ama o yılmadı. Bir arkadaşı ile Almancı bir gurbetçiden binbir güçlükle aldıkları VHS kamera ile işe koyuldu. Kameranın aküsü olmadığı için sadece elektrik olan yerlerde çalışıyorlardı. 1992 yılında Optik Düşler adlı ilk filmlerini çektiler.
Filmi arkadaşı İsmail Mutlu kurgulamıştı. Filmdeki mezarlık sahnesini köy odasına kurdukları dekorla gerçekleştirdiler. Optik Düşler ve sonrasında çektiği Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak isimli filmleri, 1994 yılında 6. Ankara Uluslararası Film Festivaline katılmasını ve tanınmasını sağladı. Şiir yazan, edebiyatla da uğraşan Uluçay’a köyde Şair Ahmet derlerdi. Uluçay, olanaksızlıklardan dolayı sadece bir sayı basılabilen bir edebiyat dergisi çıkarır 1978 yılında. Bu yıllarda Tavşanlı’da bir yerel gazetede yazarlık da yapar. Sonraları belli bir yetenek gerektirmeyen fiziksel işlerde çalışır. Kamyon şoförlüğü ve inşaat işçiliği yapan hatta tavukçulukla uğraşan Uluçay, ancak hepsinin iflasla sonuçlandığını belirterek ilk uzun metrajlı filmini çekerken geçimini sağlamak için yem fabrikasında hamallık bile yaptığını söyler.
Ve sonunda hak ettiği başarıyı Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’la yakalar. Uluçay artık, “İyi ki iflas etmişim. Çünkü sonunda çocukluğumdan bu yana hayalini kurduğum sinema yönetmenliğini yapmaya başladım. Şimdi ise en sevdiğim işi yapıyorum. Gerçi yönetmen olarak da zor günler geçirdim. Ancak şöhret olmak benim için fazla bir önem taşımıyor. Ünlü olmak ve kazandığım ödüller, beni hiçbir zaman şımartmadı, yaşantım değişmedi. Yine önceki yaşantıma devam ediyorum” demektedir.
Uluçay, 2004 yılında gösterime giren ilk uzun metrajlı Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak adlı filmiyle; 23. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde En İyi Türk filmi seçilerek ‘Altın Lale’ kazanırken, 37. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) 2005 Türk Sineması Ödülleri'nde, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dallarında 3 ödüle birden layık görüldü. Film, yurt içi ve dışında sayısız film festivaline katıldı. 52. San Sebastian Film Festivali'nde de en iyi ikinci ödül olan ‘Altın Denizkabuğu’, 26. Montpellier Akdeniz Filmleri Festivali'nin büyük ödülünü olan ‘Altın Antigone’ kazandı. Son olarak Japonya’daki Skip City Internatioal Dijital Sinema Festivali’nden iki ödül alan Uluçay, ABD, Almanya, Güney Kore, Yunanistan, Ukrayna ve daha birçok ülkede katıldığı birçok festivalden de ödüllerle döndü ve kırka yakın ödül kazandı.Uluçay, kendini “ben köylü yönetmen değilim, köyde yaşayan bir yönetmenim" diyerek tanıtıyor. Uluçay göre, “Benim gibi bir adamla baş etmek, dünyanın en iyi yönetmeni olmak demektir. Eşim büyük yönetmen, ona çok şey borçluyum.” demektedir.
Yakalandığı hastalıkla on yılı aşkın bir süredir boğuşan, oldukça önemli iki beyin ameliyatı atlatıp sapasağlam ayakta olan Uluçay’ın terapileri hala devam ediyor ve en büyük desteği oğlu İdris ve can yoldaşı Ayşe’den görüyor. Hastalıkla arası nasıl olduğunu soranlara ise, “fena değil, kardeş kardeş geçiniyoruz, mutluyuz” yanıtını veriyor.
Filmleri: Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak
Sözleri:
- "90 dakikalık da kısa film olur"
- "Benim ülkem, cahilinden çok, okumuş yazmışından çok çekti. Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş çocuklarından çekti."
- ''Karpuz kabuğunda gemi değil Titanic bile yaparsın. Para değil yürek meselesi''
- “Ayıramıyorum. Hayatla sinemayı ayıramıyorum. Hangisi nerede bitiyor, diğeri nerede başlıyor, bilmiyorum.”
- "Eşimi sinema tutkum yüzünden yoksulluğa mahkum ettim. Yoksulluk utanç da getirir. Hele bizim buralarda, sosyal yarışı kaybettiğin an, dışlanırsın. İnsanlar ahlaksızlığı bağışlayabiliyor ama acizliği asla. Çal, soy, yeter ki yoksul kalma."
- “Ben Beyoğlu’nda, koltuğumun altında senaryolarla kapı kapı dolaşırken, evin faturalarını, çocuklarımın bakımını eşimin üzerine yıktım. Benim gibi bir sorumsuzu yönettiği için, o büyük yönetmendir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder